Tüm kanserler içinde % 3 oranda görülen böbrek kanseri, en çok 60-70 yaş aralığında tespit edilir ve erkeklerde kadınlara göre 1.5-2 kat daha fazla ortaya çıkar. Nedeni tam olarak bilinmemesine karşın araştırmalar bazı risk faktörlerini ön plana çıkartmaktadır. Sigara, obezite, hipertansiyon ve diabet (şeker hastalığı) bu faktörler içerisinde yer almaktadır.
Böbrek kanserlerinin %50’si, son yıllardaki teknolojik ilerlemeler ve hastaların düzenli kontrole gitmeleri neticesinde tesadüfen saptanmaktadır. Klinik olarak hastaların genelde bir şikayeti yoktur. %10 civarında yan ağrısı, idrardan kan gelmesi ve ele gelen kitle ile müracaat ederler. Böbrek kanserinde iştahsızlık, kilo kaybı, anemi (kansızlık), öksürük (akciğer tutulumu) ya da kemik ağrısı (kemik tutulumu) gibi hastalığın ileri seviyede olduğunu işaret eden durumlar da klinisyen tarafından tespit edilebilmektedir.
Tanıda detaylı bir fizik muayeneden sonra, hastadan kan ve idrar tahlili ile beraber görüntüleme istenir. Ultrasonografi kolay ulaşılabilir bir yöntemdir. Ultrasonografide böbrekte tümör şüphesi var ise ilaçlı bilgisayarlı tomografi ya da manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ileri görüntüleme olarak istenir. İleri görüntüleme yöntemleri tümör tanısını doğrular ve ayrıca karşı taraf böbreğin fonksiyonu, tümörün boyutu, böbrek dışı yayılımı, damar tutulumu, bölgesel lenf bezleri, böbrek üstü bezleri ve karaciğer yayılımı hakkında klinisyene değerli bilgiler verir. Akciğer ya da kemik tutulum şüphesi var ise bu bölgeler için gerekli tarama tetkikleri istenir. Böbrek kanserlerinin %80-85’i kötü huylu olduğundan görüntülemede şüphe var ise aksi ispat edilene kadar kanser kabul edilir. Seçilmiş olgularda biyopsi yapılabilirken genel yaklaşım kitleye müdahale yönündedir.
Tedaviden önce hastalık muhakkak evrelenir ve sonuca göre tedavi planlaması yapılır. Hastalık böbrekte sınırlı ise böbrek kanserlerinin en etkili tedavisi cerrahi olarak çıkartılmasıdır. Tümörün durumuna göre cerrah böbreğin tamamını (radikal nefrektomi) ya da sadece tümörü çıkartmayı (parsiyel nefrektomi) planlar. Bu işlem açık, laparoskopik (kapalı) ya da robot yardımlı laparoskopik yöntemler ile yapılabilir. Açık ya da laparoskopik yöntemlerde onkolojik sonuçlar açısından bir fark yoktur. Laparosopik yöntemde hastanın yara yeri küçüktür, operasyona bağlı kan kaybı minimaldir, hastanın ayağa kalkma (1.gün) ve hastanede yatma (2-3gün), süresi çok kısadır. Bu nedenle hasta konforu açısından laparoskopik yöntemler son yıllarda daha ön plana çıkmaktadır. Sadece tümörü çıkartmak ve laparoskopik olarak operasyonu yapmak ciddi deneyim gerektirir. Tümör çıkartıldıktan sonra patolojiye gönderilir ve sonuca göre bundan sonraki plan yapılır.
Tümör cerrahi olarak tamamen temizlenmiş ise ek bir tedavi genelde gerekmez. Hastalığın cerrahi olarak temizlenemediği ya da metastaz (uzak yayılım) olduğu durumlarda ek tedaviler gerekmektedir. Bu tedaviler klinisyen tarafından medikal onkolog ile birlikte planlanır.